Motor Gelişim Dönemleri
Hareket, çocukluk döneminin en önemli ihtiyacıdır. Motor gelişim, insanoğlunun hareket yeteneğidir. Gelişim hayat boyu devam eden bir süreçtir. Anne karnında başlayan bu süreç doğduğumuzda da ve hayat boyu devam eder. Bazıları refleks olarak devam ederken, bazıları da zamanla bilinçli kullanılan motor becerilerdir. Mesela göz kırpmak refleksif bir hareketken, zıplamak, sek sek oynamak, kağıt kesmek bilinçli yapılan eylemlerdir. Psikomotor gelişim ( ince motor gelişimi) el ve parmak kaslarını kullanma becerisidir. 2 yaşına göre kaba motor becerisine göre daha yavaştır. Kaba motor becerisi ise büyük kas grubunun çalışmasıdır. Yani; yürümek, koşmak, zıplamak, atlamak gibi hareketlerdir. Motor davranışlar yolu ile çocuk dış dünya ile iletişim kurar. Kazandığı her yeni beceri dünyası genişler ve bir sonraki gelişim sürecinin içine girer.
Gelişim sürekli olmakla birlikte her insanda farklı hızda ve süreçde işler. Fiziksel gelişim psikomotor gelişim ile de paraleldir. Birbirinden ayrı düşünülemez. Psikomotor gelişimin sağlıklı olması fiziksel gelişimin yanı sıra zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerine de katkı sağlar. Kuvvet, denge, koordinasyon, esneklik ise iki motor gelişim içinde önemli fiziksel becerilerdir. Bu becerileri kazanabilecek etkinliklerle desteklenen çocuğun farkındalığı artar. Farkındalığı artan çocuk daha özgür hareket edebilir, özgüveni artar ve sosyal çevresiyle daha rahat iletişim kurabilir. Büyük ve küçük motor kas gelişimi onun fiziksel olarak daha becerikli ve özgür olmasına imkan verir.
Motor gelişiminin düzenli ve sağlıklı olması için dikkat edilmesi gereken bazı hususlar;
Ekrandan Uzak Tutun
Ekran karşısında geçirilen her tek taraflı iletişim çocuğun algı, düşünme , problem çözme, vücudunu kullanma becerilerini geriye götürecektir. Özellikle 3 yaş öncesi gelişimine zarar verdiği tüm uzmanların ortak kararıdır. Dil gelişiminde bozukluk, hareketsizliğe bağlı motor gelişim süreçlerinde geriliğe de neden olur. En önemlisi çocuk bu dönemde aktif olarak hayatın içine girmeye, aktif etkileşim kurmaya, ilişki geliştirmeye ihtiyaç duyar. Ekran bu ihtiyaçların hiçbirine cevap vermez. Ekrandaki yoğun ses, ışık, renk ve hareket çocuğun sinir sisteminin yorulmasına neden olur. Bu uyaranlar birçok rahatsızlığı tetikleyebilir. Çocuğun ihtiyacı olan gerçek insan ilişkileri ve kablosuz aile iletişimidir.
Hayat İçinde Yaşamasına İzin Verin
“Sakın oraya çıkma” “Aman ayağa kalkma” “Aman tut, düşecek” “Yardım et, elini tut” “Çocuğa yedir, kendi nasıl yesin” gibi ifadeler bazen içgüdülerinizin bazen çevrenizin sıklıkla kullandığı refleksif cümleler aslında. İnsan deneyimleyerek öğrenir ve beceri kazanır. Ayakkabısını nasıl giymesi gerektiğini, montunun nasıl ilikleneceğini, yemeğini nasıl yiyeceğini, elini nasıl yıkayacağını, tuvalet ihtiyaçlarını ve günlük hayat dair birçok kazanması gereken beceriyi ona öğretmek yada yapmasına izin vermek yerine siz yaparsanız çok büyük zarar vermiş olursunuz. Hemde çok masum ve iyiniyetli bir şekilde. Sakinliğine sabır göstermek, onun hızına uyum sağlamak, başarısızlıklarına tahammül edip cesaretlendirmek en büyük becerimiz olmalı. Çünkü fıtralarında var olan her başarısızlığa rağmen tekrar tekrar deneme güdüsü aslında öğrenmenin yolunu da bize gösteriyor. Büyüklerle çocukların arasındaki en büyük ve önemli fark bu. Onlar defalarca dener, başarısız olur ve tekrar ayağa kalkıp denerler. Yetişkinler ise başarısızlıklar karşısında pes etmeyi çoğunlukla tercih ederler. Aslında bir yetişkinin yapması gereken en önemli rehberlik çocuğunun fıtri seyline müdahale etmemek. İlla edecekse de yol arkadaşlığı etmek, fırsat vermek, yüreklendirmek.
Kirlenmesinden Korkmayın
Suyla sabunla temizliği mümkün olan hiçbir kirden korkmamak gerekir. Anne olarak prensipleri titizlik, temizlik eksenli bir hayat yaşamak hem kendisi hem ailesi için hep eziyet olmuştur. “Dur çamura basma” “Aman suya girme” “ Sakın onları elleme” “ Boyalarla oynama” ve etkinliğin önüne ardına sıralanan bir sürü tembih. Annesine suluboyayla yaptığı resmi göstermeyen çalışan bir meleğin annesinin “Resimleri bulaştırmadın dimi? Tamam, gördüm, git topla hemen orayı etraf kirlenmesin” dediğine şahit olduğum bir diyalogta, resmi elinde kalakalan masum çocuğun o yeteneği devam ettirebilmesi için annesinin o an sadece ilgisine ihtiyacı vardı. Takdirine, övgüsüne, mübalağasına değil sadece ilgisine. Çocuğun ellerinin yağlanmasından korkmayın ki hem yemek yemeyi öğrensin, hem de ellerini nasıl yıkaması gerektiğini. Boya yapmasından korkmayın ki hayatı boyunca renklerle arası iyi olsun. Biraz su biraz sabun sürecin olumsuzluklarını giderir ama çokça sarfedilen olumsuz telkinlerin izi ne suyla ne sabunla gider.
Düşmesinden Yaralanmasından Korkmayın
“Aman düşeceksin koşma” “Ay ne yaramaz bu çocuk, ne tehlikeli şeyler yapıyor” “Ya bi otur oturduğun yere” “O oyuncaktaki vida basmasın” “ Makası bırak elinden, keseceksin bir yerini”
Zarar görmesinler diye, hiç incinmesinler diye, başlarına kötü bir olay gelmesin diye kuruluyor bu cümleler bazen anne baba tarafından bazen sosyal çevre. Sanki bu çocuklar kristalden, camdan kırılacaklar düşünce. Aşırı koruyucu yaklaşım aslında daha çok kırar çocukları. Savunmasını bilmeyen, acı çekmeyi öğrenmemiş, duygularını kontrol edemeyen, olumsuz durumlarda hayatı başına yıkılan, çok çabuk pes eden yetişkinlere dönüşürler. Peki ebeveynlerin istediği sonuç tam olarak bu mudur? Aslında biraz geride sessiz sessiz hayatta yol almalarını izlesek, belli ölçüde olumsuz durumlar yaşamalarına izin vermek gerekir. Fiziksel ve duygusal gelişimleri (özgüven, özsaygı, motor gelişimleri) hayatın içinde edinerek öğrenebilecekleri ve geliştirebilecekleri hususlardır. Bu nedenle ailenin çocuğa müsaade etmesi gerekir.